İlk olarak ulusal düzeyde uygulanan sınavlar hakkındaki düşüncelerimi belirtmek istiyorum. Gerçekleştirilen bu sınavlar bizleri sürekli bir rekabet içerisine sürüklemekte. Sürekli birilerini geçmeli, en üst sıralarda biz olmalıyız. Neden? Çünkü en yüksek puanlı bir üniversiteyi kazanmak ya da yüksek bir puanla büyük şehirlerden birinde yer almak için. Bana kalsa sistemin tamamiyle değişmesi lazım. Biz bir mesleğimiz olsun diye okuyoruz. Ve ne puan alabilirsek o mesleğe sahip oluyoruz.( yani bir çoğumuz)
Bana göre sistem tamamiyle değişmeli. Yeni sınavlar hazırlanmalı fakat öncelikle bu sınavlar hangi mesleklere uygun olabileceğimizi belirleyen sınavlar olmalı. Sınav sonucunda bize uygun olabilecek meslekler söylenmeli. Tüm meslekleri tanıma fırsatı sunulmalı. Bizlerde buna göre o mesleklerden seçip lisede o mesleği görmeliyiz. Ve böylece ortaokuldan sonrası tamamen bizleri mesleklerimize adamış olur. Her meslek için her şehirde liseler olmalı, donanım da yeterli olmalı. Üniversite sınavı da mesleklere uygun sorularla hazırlanmalı ve bizleri bir üst kademeye taşımalı. Tabi ki genel kültür de yine verilmeli. Yani demem o ki; bu sistem olduğu sürece pek de bir başarı gördüğümü söyleyemeyeceğim.
Ulusal düzeydeki sınavlara gelecek olursam. Burda pisayı ele almak istiyorum.
PISA (Program for International Student Assessment - Uluslararası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı) OECD ülkelerindeki 15 yaş grubu öğrencilerin zorunlu eğitim sonunda, günümüz bilgi toplumunda karşılaşabilecekleri durumlar karşısında ne ölçüde hazırlıklı yetiştirildiklerini belirlemek amacıyla geliştirilmiş bir programdır. PISA ile ölçülmeye çalışılan nitelik, öğrencilerin okulda müfredat kapsamında ele alınan konuları ne dereceye kadar öğrendikleri değil, gerçek hayatta karşılaşabilecekleri durumlarda sahip oldukları bilgi ve becerileri kullanabilme yeteneği, analiz edebilme, akıl yürütme ve okulda öğrenilen fen ve matematik kavramlarını kullanarak etkin bir iletişim kurma becerisine sahip olup olmadıklarıdır.[20]
Türkiye bu sınava ilk 2003 de girdi. Sıralamada ortancayın altındayız. Başarı sayılabilir mi? Hayır, ama PISA sonuçları eğitim sistemimizdeki eksikler açısından önemli ipuçları içermektedir. Peki bunun için ülkede neler yapıldı?
Bu eksikliklerin giderilmesi için Talim Terbiye Kurul Başkanlığı’nca ilköğretim 1-5. Sınıf öğretim programları yenilenmiş ve 2005-2006 öğretim yılında uygulamaya konulmuştur. Yenilenen programda davranışçı yaklaşımın yerini bilişsel ve yapılandırmacı yaklaşım almış ve sarmallık ilkesi gözetilmiştir. Yeni programlarda derslerin ezbercilikten uzak, eğlenceli, hayatın içinde ve kullanılabilir olmasına önem verildiği görülmektedir. Ayrıca program sekiz yıllık kesintisiz eğitime de uygun hale getirilmiştir [23]. Öte yandan Orta Öğretimin Yeniden Yapılandırılması kapsamında da çeşitli kararlar alınmıştır [22]. Örneğin, üç yıllık genel, meslekî ve teknik liselerin eğitim ve öğretim süresinin 2005-2006 öğretim yılından itibaren 9. sınıftan başlamak üzere kademeli olarak 4 yıla çıkarılması, hazırlık sınıfı bulunan liselerin öğrenim sürelerinin 4 yıla göre yeniden düzenlenmesi bu kararlardan bazılarıdır. İlköğretimden itibaren orta öğretimin sonuna kadar, Avrupa Birliği Yabancı Dil Seviye Sisteminin benimsenerek ders saati sayılarının buna göre belirlenmesi, Anadolu Liseleri ile Yabancı Dil Ağırlıklı Liselerin kademeli olarak, Anadolu Lisesi adıyla tek program altında birleştirilmesi kararları da sözü edilmesi gereken diğer kararlardır. MEB’in hazırladığı yeniden yapılandırma plânına göre Türkiye’de orta öğretim sisteminin ‘genel orta öğretim’ ve ‘meslekî orta öğretim’ olarak ikiye ayrılması planlanmıştır [19]. Sekizinci sınıf sonunda yapılan Anadolu Lisesi sınavlarının zorunlu hâle getirilmesi düşünülmektedir. Yeni sistemle ilköğretimde ders sayısı da azaltılmıştır. Yapılan bu değişikliklere ek olarak öğrenmede kalıcılığın artırılabilmesi için BİT entegrasyonuna önem verilmiştir. Bu amaçla birçok okulda BT sınıfları kurularak öğretimin niteliğinin artırılması amaçlanmıştır. Öte yandan yeni bir proje olan ve üç yıl içerisinde bitirilmesi planlanan F@TİH Projesi’yle de bütün sınıflarda teknolojik araçların bulundurulması ve kullanımının sağlanması hedef olarak belirlenmiştir. (Bu çalışmalar yapıldı, 2011 de ki bir makaleden alındığı için biraz eskiyi yansıtıyor.)
PİSA’daki başarısızlığımız eksiklerin görülmesinde fayda sayladı. Fakat yapılan değişikliklerin PİSA 2012’de bakalım ne kadar etkisi oldu?
-Türkiye; matematik, fen ve okuma alanlarında, geçmiş uygulamalara kıyasla kayda değer bir gelişme göstermekle birlikte OECD ortalamasının altında yer almış ve OECD tarafından belirtilen asgari performans düzeyinin altında kalan öğrenci oranı azalmıştır. Ancak bu oran hâlâ OECD ortalaması kadar düşük değildir.
- Türkiye’de PISA 2012 matematik puanlarındaki farklılığın %62’sinin okul türleri arasındaki farklılıktan kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. Son dönemlerde okul türlerinin azaltılması ve liselerin dönüştürülmesi gibi çalışmaların bu olumsuzluğu azaltmaya yönelik önemli sonuçlar ortaya koyacağı düşünülmektedir.
- 2003-2012 yılları arasında Türkiye’nin matematikte düzey 1 ve altındaki öğrenci oranı %27,7’den %15,5’e düşmüştür. Ancak bu oran hâlâ OECD ortalamasındaki düzey 1 ve altındaki öğrenci oranının yaklaşık 1,5 katıdır. Buna karşılık, son 10 yılda matematik alanında düzey 6’da bulunan öğrenci oranı ise %2,4’ten %1,2’ye gerilemiştir. Bu oran ise OECD ortalamasının yaklaşık 2 puan gerisindedir. Bu durum oldukça dikkat çekicidir.
- Türkiye, üst performans düzeyine ulaşmış öğrenci oranı bakımından OECD ortalamasının altında kalmaktadır. Ancak 15 yaş civarındaki öğrenci nüfusu diğer ülkelere kıyasla oldukça yüksek olduğu için, üst performans düzeyine ulaşmış öğrenci sayısı bakımından ön sıralara çıkmaktadır. Türkiye’nin bu avantajını kullanabilmesi için öğrencilerinin geneline kaliteli bir öğrenim imkânı sunması gerektiği ortadadır. Buna rağmen Türkiye’de bölgeler arasında ve özellikle okul türleri arasında önemli başarı farklılıklarının hâlen devam ettiği görülmektedir. Özetle geçmiş yıllara kıyasla önemli gelişmeler görülmekle birlikte alınması gereken daha çok yol olduğu da dikkat çekmektedir.
- Türkiye’de düşük sosyoekonomik bir altyapıdan gelen öğrencilerin oranının %69 civarında olduğu görülmektedir. Öğrencilerin sosyoekonomik durumlarıyla PISA testlerinde gösterdikleri performans arasında pozitif yönde ve önemli bir ilişki olduğu bulgusundan hareket edildiğinde, öğrencilerin başarılarının artmasında sadece öğrencilere sunulan öğretimin kalitesinin değil, aynı zamanda ülkenin toplumsal kalkınmışlık düzeyinin de gelişmesine bağlı olduğu görülmektedir. Nitekim yapılan istatistiksel analizlerde, Türkiye’de öğrencilerin sosyoekonomik durumlarının OECD ortalaması civarında olduğu varsayımı altında, Türkiye’nin matematik, fen ve okuma alanlarındaki performansının OECD ortalamasına ulaşabileceği yorumu yapılabilir.
- Türkiye’nin geçmiş yıllara kıyasla PISA test performansındaki iyileşme, öğrencilerin sosyoekonomik düzeyleri dikkate alınarak incelendiğinde, alt sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerin performanslarındaki artışın üst sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerden daha fazla olduğu görülmektedir. Benzer şekilde, Türkiye alt sosyoekonomik düzeyde olmasına rağmen, matematik başarısı bakımından OECD genelinde ilk %25’e giren öğrenci oranının da 2003 – 2012 yılları arasında kayda değer şekilde arttığı görülmektedir; kız öğrenciler özelinde bu oran %2’den %8 civarına ulaşmıştır. Bu durum düşük sosyoekonomik düzeydeki öğrencilere sunulan öğrenim imkânlarının arttığının bir göstergesidir.
- Türkiye’nin her üç alandaki ortalama başarısı giderek artmaktadır. Bunun sebepleri arasında, 2002 ve 2013 yılları arasında eğitime ayrılan bütçenin 7,460 milyar TL’den 47,496 milyar TL’ye ulaşmış olmasının etkili olduğu düşünülmektedir.
- Türkiye’de öğrencilerin okulları hakkındaki görüşlerinin ve öğretmenleriyle ilişkilerinin oldukça olumlu olduğu görülmektedir. Ayrıca geçmiş yıllara kıyasla öğrenci öğretmen ilişkisinin daha da iyileştiği görülmektedir. Öğrencilerin okula karşı aidiyet hisleri de 2003 – 2012 arasında en fazla Türkiye’ de artmıştır.
- Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu okulda mutlu olduklarını belirtmişlerdir. Ancak, derse geç kalma, ders kırma veya okulu asma oranlarının OECD ortalamasının oldukça üzerinde olduğu görülmektedir.
- Okulların alanlarında nitelikli öğretmen ihtiyaçlarının hâlâ devam ettiği dikkat çekmektedir. Geçmiş yıllara kıyasla okulların fizikî koşulları ve eğitim kaynakları açısından durumlarının iyileştiği PISA sonuçlarında ilk bakışta dikkat çeken diğer bulgular arasındadır.
Bu sonuçlara bakılacak olursa ilerleme kaydettiğimiz kesin lakin önümüzde daha çok yol var.
Öte yandan PISA’nın eğitime zarar verdiğini düşünüp farklı ülkelerden birleşen akademisyenler PISA’ya bir mektup yazmışlar. Bakalım onlara göre “PISA’nın zararı ne?”.
-Birçok ülkede standartlaştırılmış sınavlar (geçerliliği ve güvenilirliği ile ilgili ciddi çekincelere rağmen) on yıllardır kullanılırken PISA; benzeri sınavların sayısının ve nicel ölçümlere güvenin önemli ölçüde artmasına neden oldu. Örneğin ABD’de, öğrenciler kadar öğretmenleri ve yöneticileri de, hatalı olduğu bilinen sonuçlara göre (Örn. Bkz. Finlandiya’nın PISA tablosunda açıklanamayan düşüşü) sıralayan ve etiketleyen; öğrenci, öğretmen ve yönetici değerlendirmeleri için standartlaştırılmış sınav uygulamalarının kullanımını artıran Race to Top programının meşrulaştırılması için PISA en önemli gerekçe olarak öne sürülmüştür.
-Eğitim uygulamalarında kalıcı değişikliklerin sonuç vermesi için birkaç yıl değil, on yıllar gerektiğini gösteren araştırmalara rağmen, üç yıllık değerlendirme döngüsüyle PISA; eğitim politikalarında odağın, bir ülkenin sıralamada hızla yükselmesini sağlamak için tasarlanmış, kısa dönemli düzenlemeler üzerine kaymasına neden olmuştur. Örneğin, öğretmen algısının ve öğretmenlik mesleğinin saygınlığının, öğretim niteliği üzerinde güçlü bir etkisi olduğu bilinmektedir fakat bu algı, kültürler arasında önemli ölçüde farklılaşmaktadır ve kısa dönemli politikalarla kolayca değiştirilebilir konumda değildir.
-PISA eğitimin ölçülebilir boyutlarının dar bir aralığına vurgu yaparak, odağı fiziksel, ahlaki, yurttaşlık ve sanatsal gelişim gibi eğitimin daha az ölçülebilir ya da ölçülemez hedeflerinden uzağa çekmekte, böylece eğitimin ne olduğu ve ne olması gerektiği ile ilgili kolektif tasavvurumuzu tehlikeli derecede kısıtlamaktadır.
-Bir ekonomik kalkınma örgütü olan OECD, doğal olarak devlet okullarının ekonomik rolü lehine vurgu yapmaktadır. Fakat genç erkek ve kadınları kazançlı bir istihdama hazırlamak, toplumsal eğitimin tek amacı olmak bir kenara, ana hedeflerinden biri bile değildir. Toplumsal eğitim, öğrencileri demokratik halk yönetimine katılmaya, ahlaki eyleme, kişisel gelişim ve iyi olma haline hazırlamak zorundadır.
-Eğitimi ve dünya çapındaki çocukların hayatını iyileştirmek için açık ve meşru yetkileri olan UNESCO ve UNİCEF gibi Birleşmiş Milletler örgütlerinin aksine, OECD’nin böyle bir yetkisi yoktur. Yetkisi olmadığı gibi, şu an eğitimle ilgili karar alma süreçlerine demokratik katılım için etkin mekanizmaları da bulunmamaktadır.
-OECD, PISA’yı uygulamak ve takip sistemleri oluşturmak için “kamu-özel ortaklıklar” oluşturmayı benimsemiş ve PISA tarafından ortaya çıkarılmış, gerçek ya da algılanan- her türlü eksiklikten finansal kazanç sağlamaya çalışan, çok-uluslu kar amacı güden şirketlerle ittifaklar oluşturmuştur. Bu şirketlerden bazıları Amerikan okullarına ve okul bölgelerine bir yandan kar amacı güderek devasa eğitim hizmeti sağlarken, diğer yandan yine aynı amaçla OECD’nin şu an PISA programını başlatmayı planladığı Afrika’da, ilköğretim seviyesinde eğitimi geliştirme planlarını sürdürmektedir.
-Sonuncusu ve en önemlisi olarak: süregelen küresel sınav döngüsüyle yeni PISA rejimi, kaçınılmaz olarak daha fazla ve daha uzun süre çoktan seçmeli sınavlara, dışarıdan dayatılmış her yönüyle planlanmış derslere ve öğretmenler için daha az özerkliğe neden olarak, çocuklarımıza zarar verip, sınıflarımızı zayıflatmaktadır. Böylece PISA okullarda zaten yüksek olan, öğrencilerin ve öğretmenlerin iyi olma hallerini tehlikeye sokan stres seviyesini, daha da yukarılara çekmiştir.
Yani bence PISA iyileştirilmediği sürece başarılı olup olmadığımız o kadar da önemli değil.
Ayrıca sınavsız bir değerlendirme yapılabileceğini de düşünmüyorum. Bir şekilde sınanmamız gerekiyor. Bu mülakatta olsa yazılı ya da çoktan seçmelide olsa bir sınama söz konusu. Burda da zamanı en iyi şekilde değerlendirme açısından çoktan seçmeli sınavları uygun görmek en mantıklısı.
tedmem.org/mem-notlari/akademisyenlerden-pisaya-farkli-bir-bakis-acisi Akademik Bilişim 2011, 2-4 Şubat 2011 / İnönü Üniversitesi, Malatya (Türk Eğitim Sistemi ve PISA Sonuçları makalesi)
[19] Savran, Z. N. (2004). PISA projesi’nin Türk eğitim sistemi açısından incelenmesi. Gazi Üniversitesi Trük Eğitim Bilimleri Dergisi, 2(4), 397-412.
[20] TC MEB (Tarihsiz). Milli Eğitim Bakanlığı basın bildirisi. OECD’nin PISA projesine Türkiye’nin katılımı. [Çevrim-içi:
www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular/pi sa/pisaraporu.htm ], Erişim tarihi: 6 Ocak 2010.
[22] TC MEB Ortaöğretim Genel Müdürlüğü. (2005). Orta öğretimde yeniden yapılandırma. [Çevrim-içi:
ogm.meb.gov.tr/ttk_karar.asp], Erişim tarihi: 06 Ocak 2011.
[23] TTKB (2005). İlköğretim 1–5. sınıf programları tanıtım el kitabı. Ankara: TC MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı.